Jump to content
Araştır
  • Diğer seçenekler ...
Sonuçları bul ...
Sonuçları bul ...

Serdar102

Üye
  • İçerik sayısı

    24
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Puan

    144 [ Bağış Yap ]

Topluluk Puanı

0 Nötr

Serdar102 Hakkında

Güncel Profil Ziyaretleri

Güncel ziyaretçiler bloku aktif değil. Diğer kullanıcılar son ziyaretçilerinizi aktif edene kadar göremezler.

  1. Portekiz'in Başkenti Lizbon'da 13-14-Temmuz-2022 Tarihinde Yapılan 5. Uluslararası Piri Reis Kongre Kitabında Hikayelerim Çıktı Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu? Sayfa: 7-8 Karagöz İle Hacivat: Hacivat'ın Atı Sayfa: 9-10 Ben Serdar Yıldırım. Hikayelerin üstünde 7. sayfada adım yazmaktadır. KAYNAKÇA: MAARİF VAKFI. 2019. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Programı. (YILDIRIM, SERDAR (Bağımsız Yayıncı/Araştırmacı) 11.sayfada. YAZDIĞIM BU HİKAYELER PORTEKİZ'İN BAŞKENTİ LİZBON'DA 13-14-TEMMUZ-2022 TARİHİNDE YAPILAN 5. ULUSLARARASI PİRİ REİS KONGRE KİTABINDA ÇIKTI. 5. INTERNATIONAL PİRİ REİS CONFERENCE ON LINGUISTIC, HISTORY & GEOGRAPHY 5. ULUSLARARASI PİRİ REİS DİLBİLİM, TARİH VE COĞRAFYA KONFERANSI Düzenleme Kurulu Prof. Dr. Ana CAMPINA - Universidade Fernando Pessoa, Porto Prof. Dr. Carlos RODRIGUES - Universidade Fernando Pessoa, Porto Prof. Dr. Álvaro Campelo – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal Prof. Dr. Elsa Simões – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal Prof. Dr. Vitor Teixeira – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal Prof. Dr. M. Salih MERCAN - Bitlis Eren Üniversitesi Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK - Kırıkkale Üniversitesi Dos. Asif Cavadov - Rektorun baş müşaviri Elsevər Nağıyev - Rektorun müşaviri Dos.Vasif Həsənov - İnnovasiyalar Departamentinin direktoru Ruslan Məmmədov - Beynəlxalq əlaqələr şöbəsinin müdiri Assist. Prof. Dr. Amira AMOURI- University of Sfax, Tunisia Assist. Prof. Dr. Hamza Khalifa Ibrahim- Higher Institute of Medical Sciences, Libya Assist. Prof. Dr. Ethar Abdul Mohsen Qasim Al-Mayahi- University of Kufa, Iraq Assist. Prof. Dr. Mohamed Ahmeid- Newcastle University, United Kingdom Assist. Prof. Dr. Reham Ershaid Nusair- University Science Islam Malaysia, Malaysia Assist. Prof. Dr. Ismail Kakaravada- PVP Siddhartha Institute of Technology, India https://www.izdas.org/_files/ugd/d0a9b7_f42edd7f6c7347ada2ed52f537dd50cb.pdf?
  2. ÇAYDANLIK İLE ÇAY BARDAKLARI Bursa'da bir evde çaydanlık ile çay bardağı sandalyelerine oturmuşlar, önlerindeki masanın üstünde bulunan zaman makinesini bilinen yer ve tarihlere ayarlayıp, ekranda görmek istedikleri görüntüleri netleştirmeye çalışıyorlardı. Görüntü net olursa değer kazanırdı. Görüntünün bulanıklaştığı bir ekranda görülenler çaydanlıkla çay bardağının umurunda değildi. Onlar bir taraftan zaman makinesinin zaman ayarını yaparken diğer taraftan konuşuyorlardı: ---- Gerçekleştirilmek istenen iş çabucak olmaz da giderek gerilerse yani umut kıvılcımları ümitleri gerektiği şekilde aydınlatamazsa ve belki de binlerce olan bu kıvılcımlar birer birer sönmeye başlarsa, sence bu durum gerçekleştirilmek istenen işi gerçekleştirmeye çalışanda birtakım düş kırıklıklarına yol açar mı? ---- Çaydanlık, senin sorduğun soru bende birtakım çağrışımlar uyandırdı. Bu çağrışımları dilersen yeri geldikçe kısım kısım vereyim. Sorduğun sorunun cevabı şimdilik kısa ve öz olacak. İrade düş kırıklığını engeller. ---- Bak çay bardağı, işi gerçekleştirmeye çalışanın umut kıvılcımları birer birer sönüyor yani kıvılcımlar giderek azalıyor. Ümit yavaş yavaş da olsa sonunda yok olabilir. Ümidin azalması düş kırıklığına kadar gidebilir. Sen diyorsun ki, irade en azından umut kıvılcımlarının sönmesini yavaşlatabilir veya belki de durdurabilir ve yine veya yeni umut kıvılcımları üretebilir. Bu üreme de, bir an gelir ki, ümitleri eskisinden daha iyi bir pozisyona getirebilir. Peki, sence iradenin başarıdaki pay yüzdesi ne olabilir? ---- Yüzde yüz olmasa bile yüzde yüze yaklaşır. Yalnız irade başarı için yeterli olmayabilir. Yeterli bile olsa yetersiz kalacağı düşünülerek irade giderek güçlendirilmeli. İradenin güçlendirilmesi, bilgi dağarcığı genişletilerek, ilgi alanları çoğaltılarak mümkündür. Bu suretle zeka gelişir, zeki olunur ve eğer varsa gerçekleştirilmek istenen işi engelleyen birtakım faktörler aşılır. İrade, bir bakıma dayanma, direnme gücüdür, işte devamlılık sağlayabilmektir. Sözün özü: İrade güçlü olacak. ---- Evet, çay bardağı, dikkat edersen görüntü giderek netleşiyor. Zaman makinemizin ekranında gördüğümüz çay bardağı 20-5-1988 tarihini yaşıyor. Bu tarih, onun işe başlama tarihidir. Görüntü şu anda net olarak gözüküyor. Zaman ayarı tamam ve istersen atlamayı gerçekleştirip, onun yanına ışınlanırız. Biliyorsun on dakika orada kaldıktan sonra buraya döneceğiz. Hazır mısın? ---- Hazırım çaydanlık, ışınlama düğmesine basabilirsin. Çaydanlık ile çay bardağı dört yıl önceye döndüler ve çay bardağının yanına ışınlandılar. Çay bardağı aniden karşısında beliriveren çaydanlık ile çay bardağını görünce şaşırmadı. Sanki onların geleceğini biliyormuş, sanki onları bekliyormuş gibi bir hali vardı. Çaydanlık konuya şöyle bir giriş yaptı: ---- Bugün değişik bir işe başlıyorsun. Seni kutlarım çay bardağı. Beklentilerini alabilir miyim? Ne bekliyorsun bu işten? ---- Öyle ahım şahım bir beklentim yok canım. Sadece neden bu işi beceremeyeyim diye düşünerek bir başlangıç olsun diye bugün işe başlıyorum. Bir özenme benim ki fakat bir şeyler verebileceğime inanırsam tutku halini alabilir. Tutku oluşursa, inan ki, tüm benliğimle sarılırım bu işe. ---- Sanırım bu işe ayıracak yeteri kadar boş zaman bulacaksın. ---- Muhakkak çaydanlık, muhakkak. Zaten boşa geçen zamanı görüp de, zaman boşa geçmesin, boş zaman dolsun, dolu dolu olsun diyerek ve boşa geçen zamanı değerlendirmek isteğiyle bugüne geldim. ---- Bugün yarına ulaşacak diyorsun yani sen yarın da bu işle uğraşacaksın, bu belli. Peki, yarın kaç tane yarına ulaşacak? Yarınlar için ne söyleyebilirsin? ---- Yarınlar için bu işle ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim. Henüz ortada gözle görülür, elle tutulur bir şey yok. Yarınlar yarınlarda belli olacak. ---- On dakikalık görüşme süremiz doldu. Teşekkürler çay bardağı. ---- Ben teşekkür ederim. Çaydanlık ile çay bardağı tekrar zaman makinesinin başına geçip biraz önce konuştukları çay bardağının yarınlarındaki bir zamana yani 13-4-1990 tarihine ışınlanmak için zaman ayarına başladılar. Görüntü yine bulanıklaşmıştı: ---- Çay bardağı, dilersen görüntü netleşinceye kadar konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim. Son olarak iradenin nasıl güçlendirileceğini anlatmış ve irade güçlü olacak demiştin. Bu da herhalde zamana bağlı kalınarak olur. İradenin güçlendirilmesini zaman yaymak nasıl olacak? Güçlenmeye başlanıldığı nasıl farkedilinecek? Gücün yeterli olduğu ne bilinecek? ---- Herşey belli bir plana, programa bağlı kalınarak olmalı. Plansız, programsız olmaz. Bunu yaparken de, yetersiz kaldığın ne varsa hepsi meydana çıkar. Yetersiz kaldığın konular üzerinde biraz daha fazla durursun, yeterli olduğun konuları boşlamamak şartıyla. Yetersiz yeterli olmaya mı başladı, işte iraden güçleniyor, zekan gelişiyor. Yetersizlikler azaldıkça, arada bir, zirveyi yoklarsın. Bu yoklamalar yeni yetersizlikleri ortaya çıkarır. Hepsini aştın, artık hazırım, zirvedeyim dediğini farzet; işte o zamanda zirvede beklemesini bileceksin, zirvede kalmasını bileceksin. Zirvede ne kadar kalacağın belli değildir. İradeni güçlendirmeye devam edeceksin. Dayanacaksın, direneceksin ve sonunda başaracaksın. ---- Çay bardağı, söylediklerine göre şu sonuç ortaya çıkıyor. Bütün çaba zirve için olacak. Zirveye mutlaka çıkılması lazım. Zirveye çıkarken de, çıktıktan sonra da, irade devamlı olarak güçlendirilecek. Böylece umut kıvılcımları çoğalır ve ümit artar. Çaydanlık sözlerini tamamladığı anda görüntü netleşmişti. Ekrandaki çay bardağı hızlı bir çalışma temposu içindeydi. Çaydanlık ışınlama düğmesine basarak, çay bardağı ile birlikte 13-4-1990 tarihini yaşayan çay bardağının yanına ışınlandılar. Onların geldiğini gören çay bardağı işini bırakıp ayağa kalktı ve hoş geldiniz dedi. Çaydanlık ile çay bardağı hoş bulduk dedikten sonra diğer çay bardağının yanına gittiler. Çaydanlık: ---- Çay bardağı işe başlayalı neredeyse iki yıl oluyor. Bu sürede neler yaptın? Kısaca anlatır mısın? ---- İşe başladıktan birkaç ay sonra belli bir seviyeyi tutturduğumu anladım. Bu, şahane bir şeydi. Beni çok mutlu etti. Tabii ki, yıllarla oluşan bir birikim söz konusuydu. Birikim olmasa iş zaten olmazdı. Zaman zaman şöyle bir dönüp bakıyorum geçmiş yıllara sanki yaşadıklarım bana bu iş için çalışma ortamı hazırlamış gibi geliyor. Bir iki üç derken on üç, on dört tane oldu ve altı ay kadar önce, bunlar bende kalmasın, başkalarına da ulaşsın diyerek çözüm yolu aramaya başladım. Öyle böyle derken buldum da. Ne yapacaksam kendim yapacaktım. İşte bu gün de o aşamanın başladığı gündür. Pek yakında işimden başkalarının haberi olacaktır diyorum. ---- Buraya kadar çok güzel... Peki, bundan sonra ne olacak? ---- Bunları başkalarına ulaştırayım, o heyecanı yaşayayım da, daha geniş kitlelere ulaşmak için bir çare düşüneceğim. Bu çok zor fakat imkansız değil. Bütün mesele kapıyı bir defa aralayabilmekte. ---- Süremiz ne yazık ki doldu. Sana işinde başarılar dilerim. Teşekkürler çay bardağı. ---- Ben teşekkür ederim. Çaydanlık ile çay bardağı geri döndükten sonra konuyu açık olarak konuşmaya başladılar. Tarih: 9-10-1992 ---- Çay bardağı iş yani senin yazı yazma çaban halen devam ediyor. İlk ışınlanmamız yazıya başladığın gündü. İkinci ışınlanmamız ise, yazdığın hikaye ve masalları kitap olarak hazırlayabilmek için bir daktilo satın aldığın gündü. Sonra neler yaptın? ---- Yazdığım hikaye ve masalları kitap olacak şekilde hazırladım. Bunları fotokopi makinesinde çoğalttırdım ve kitapları okuyucularıma ulaştırdım. Şimdi yirmi değişik kitabımda yirmi üç ayrı hikaye ve masal var ve tüm yazdıklarım elli tane oldu. İstanbul ve Ankara'daki beş yayınevine onar tane hikaye ve masal kitabımı gönderdim daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak için, fakat sadece ikisinden cevap geldi. Biri yazdıklarımı beğeniyor, çok güzel diyor, şimdilik hazırlayamayacaklarını söylüyor. Diğerinin iki yıllık programı dolu olduğundan şimdilik imkansız diyor. Ötekiler bir cevap bile yazmaya tenezzül etmedi. Bu durum beni şaşırtmadı. Arayışlarım sürecektir. ---- Vakit epey geç oldu. Artık yatalım istersen. Her şey için teşekkür ederim, çay bardağı. ---- Ben teşekkür ederim. SON Yazan: Serdar Yıldırım ( 9-10-1992 Bursa ) Bu hikayem 24 yıla yakın bir süre kimse tarafından okunmadıktan sonra okunmasını sağlıyorum. Sadece ben okudum. Yıllar boyunca. Yazı yazma uğraşısındaki yalnızlığın labirentlerinde, çıkış yoluna ulaşmak için, verdiğim olağanüstü gayretin tükendiğini hissettiğim anlarda okuyup bana manen büyük destek olan hikayelerimden biridir. O zamanlar internet yoktu. Cep telefonu yoktu. 14-6-2006 tarihinde internette hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı. Şu an itibarıyla 170 tane site ve forumda yazdıklarım okunuyor. Ayrıca gençler, alıntı yapıp site ve forumlarda okunmasını sağlıyorlar. Bu da beni sevindiriyor. Demek ki diyorum yazdıklarım unutulmayacak. Ya internet olmasaydı? Bu kadar kesinlikle yayılmazdı yazdıklarım ve onları çok az kişi okurdu. Okuduğunuz hikayede ne anladıysanız onu anlatmışımdır. Sağlıklı ve mutlu kalın.
  3. ÇİRKİN KEDİ Bir kedi varmış. Çok çirkinmiş. Hiç arkadaşı yokmuş. Yalnız gezermiş. Metruk bir evde gizlenirmiş. Geceleri sokağa çıkar, yiyecek ararmış. Bütün sokak kedileri gibi onun da besin deposu çöp tenekeleriymiş. İnsanların yediklerinden arta kalanları, kediler baş tacı edermiş. O şehre ara sıra yabancı kediler gelirmiş. Bu yabancı kediler ya birini aralarmış ya da adres sorarlarmış. Çirkin kedi buna çok sevinir ve yardımcı olurmuş. Ayrılırken arkasından konuşurlarmış: “ Aman, ne çirkin bir kedi. Biz de koca şehirde adres soracak bula bula bu çirkini mi bulduk, derlermiş. “ Film yapımcısı Yaver Bey senaryo gereği filmde oynatmak için, çirkin bir kedi arıyormuş. Caddelerde, sokaklarda gezmiş, dolaşmış. Yardımcıları pek çok kedi bulup, Yaver Bey’e göstermişler ama her kedinin mutlaka sevimli bir yanı vardır ya beyefendi hiçbirini çirkin bulmamış. Filmde oynayacak artistler de öylece bekliyormuş. Böylece aradan aylar geçmiş. Bir gün Yaver Bey iki yardımcısıyla birlikte şehrin ara sokaklarında geziniyormuş: “ Şu çirkin kediyi o kadar aradık, bulamadık. Filmde başrol oynayacak kedi ortada yok. Bir bulsam onu salamlarla, sosislerle beslerim. “ diye söyleniyormuş. Çirkin kedi metruk evde söyleneni duymuş. Kapıya çıkmış. Miyav, demiş. Yaver Bey dönmüş, bakmış. Çirkin kediyi görmüş: “ İşte, tamam, çirkin kediyi bulduk. “ demiş. Çirkin kediyi kucağına almış, sevmiş. Ertesi gün film çekimi başlamış. Çirkin kedi film setinde kendisine gösterilen ilgiden memnun oluyor ve her söyleneni aynen yapıyormuş. Oldukça yetenekli ve başarılı bulunmuş. Yaver Bey: “ Bu kedinin içinde cevher varmış. Onu ben keşfettim ve zirveye taşıyacağım. “ diyormuş. Çirkin kedi zaman içinde pek çok filmde başrol oynamış. Kazandığı paralarla metruk evi yıktırıp, aynı plan dâhilinde yeniden yaptırmış ve sokak kedileri bakım hanesine çevirmiş. Burada hasta kedileri tedavi ettirmiş, yavru ve yaşlı kedileri barındırmış, günün her saatinde kedilere yemek vermiş. SON Yazan: Serdar Yıldırım
  4. KORKAK EŞEK Vaktiyle köyün birinde bir eşek yaşarmış. Bu eşeğin sahibi çok sinirli biriymiş. Sabah, akşam günde iki posta eşeği dövermiş. Eşek her gün dayak yiye yiye korkak bir eşek olup çıkmış. Bahçede yalnız kaldığı zamanlar diğer hayvanlar rahat vermez, gelir eşeğe bağırıp çağırırlar, onu korkuturlarmış. Eşek öyle bir hale gelmiş ki, herşeyden korkar olmuş. Yanında boom diye bağırsalar, çok korkar, bağırır, anırır, etrafı gülenlerle, alay edenlerle dolarmış. Oralarda bir horoz varmış. Horoz eşekle alay etmez, onu korkutmazmış. Eşeğin derdini paylaşır, onunla arkadaşlık edermiş. Horoz eşekle konuşurken, diğer hayvanlar eşeğe sokulmaz, işlerine bakarlarmış. Köyün diğer tarafındaki bir kümeste yaşayan horoz gidince eşeğin etrafı alaycı hayvanlarla dolarmış. Korkak eşeğin bağırmalarını duyan sahibi onu bir güzel dövermiş. Eşeğin feryatları yeri göğü inletirmiş. Günlerden bir gün korkak eşek horozla konuşuyormuş. Korkak eşek: " Ben daha küçükken annem vardı, beni koruyup kolluyordu. Herşey çok güzeldi. Annem ölüp gidince yalnız kaldım. Zalim adam beni hayvan pazarından satın aldı. Bahçesindeki bir ağaca zincirle bağladı. Sopayla dövdü. Bu durum yıllarca sürdü. Geriye işte bu gördüğün korkak eşek kaldı. Kimse bana acımadı. Bir sen arkadaşlık yapıyorsun, bana iyi davranıyorsun. Sen buradayken gelen olmuyor ama sen gidince etrafıma doluşuyorlar. " Horoz: " Biliyorum arkadaş. Ama geçen gün gitmiş gibi yaptım, ileride yol kenarındaki bir ağacın altına yattım. Senin bağırmanı duyunca kendimi alaycıların ortasına attım. Beni görünce nasıl dağıldılar. Birbirlerine çarpıp yere yığıldılar. Ben sana sopayla saldıran zalim köylüyü döverim ya neyse. " Korkak eşek: " Hani diyorum gitmesen, yanımda kalsan. Şuraya bir kümes yaparsın, içinde oturursun. " Horoz: " Onun orası öyle de benim bir kümesim var, içinde tavuklar var, civcivler var. Civcivlerim, yavrularım benim. Ben her gün buraya gelirken, peşimden ağlarlar, baba gitme, burada kal diye yalvarırlar. Günde on beş saate çıkardım seninle birlikte olmayı. Sadece uyumaya kümese gidiyorum. Beni anlaman gerek. " Günlerden bir gün horoz hastalanmış. Gelip gidemez olmuş. Korkak eşek yalnız kalmış. Sahibi onu daha çok döver, alaycı hayvanlar günün her saati alay eder olmuşlar. Bir gün korkak eşek yalnız kaldığı bir anlık zaman diliminde zincirini kırmış. Kaçarak ormana gitmiş. Onlardan kurtulmuş ama sırtlanlara yakalanmış. Sırtlanlar, korkak eşeğe saldırmışlar. Korkak eşek kaçarak güçlükle canını kurtarmış. Aradan günler geçmiş. İyileşip ayağa kalkan horoz eşeği bağlı olduğu yerde bulamamış. İzini takip etmiş. Ormanda kuyruğundan bir parça bulmuş. Ağlamış. Göz pınarları kuruyunca hırslanmış. Arkadaşı eşeğin, benim yaşam kalitemi düşüren dediği zalim adamın önüne çıkmış. Onu yakalamış. Yıllarca eşeği bağlı tuttuğu ağaca zincirlemiş. Eşeği dövdüğü sopayla vura vura zalimin hayatına son vermiş. Horoz kümesine geri dönmüş. Bir sabah eşek çıkagelmiş. Horozla birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Horoz eşeği tavuklarla ve civcivlerle tanıştırmış. Eşeğin korkak olduğunu buralarda bilen yokmuş. Yeni bir çevre, yeni bir arkadaş grubu eşeğe iyi gelmiş. İyiliksever fikir ve düşünceleriyle civcivlerin yetişmesine yardımcı olmuş ve hep birlikte aydınlık yarınlara doğru yürümüşler. SON
  5. DENİZ KIZI MARY Bundan yıllar önce, denize kıyısı olan ülkelerden birinde, oldukça mutlu, gelecekten umutlu, Mary adında küçük bir kız ve ailesi yaşıyordu. Balıkçılık yaparak ailesinin geçimini sağlayan baba, aniden ölünce, küçük kız ile annesi yalnız ve aç kaldı. Anne, mecbur kaldığı için, komşu kasabadan bir adamla evlendi. Zalim adam, bir süre sonra anne ve kızına türlü eziyetler yapmaya başladı. Kafasının iyice daraldığı bir gün küçük kızın bacaklarını birbirine yapıştırarak denize attı. Denizin dibini boylamakta olan kızın yardımına balıklar koştu. Balıklar, kızı kucakladıkları gibi, denizlerin taçsız kralına götürdü. Denizlerin taçsız kralı, kötü insanların yaptığı balina katliamlarını önleyemediği için, taç takmazdı. Kral, kızın haline acıdı, onu yanına aldı ve deniz altında yaşamayı öğretti. Küçük kız, kralın yanında sevgi dolu, mutluluk dolu on iki yıl geçirdi. Bu zaman süresince yürüyemediği için, belden aşağısı dönüşüme uğradı ve pullarla kaplandı. Mary artık on sekiz yaşına gelmişti ve üstü insandı ama altı balık olmuştu yani o artık bir deniz kızıydı. Deniz kızı yüzerken, kayıkla balık avlamakta olan bir adam dikkatini çekti. Bu adam, üvey babasına çok benziyordu, yalnız biraz yaşlanmış ve saçları kırlaşmıştı. Deniz kızı yakına gelerek, kendini tanıttı, ben senin kızınım, dedi ve annesini sordu. Üvey baba, sana anneni anlatırım ama kayığa gelirsen, dedi. Genç kız kayığa çıkınca üvey baba bunun bir deniz kızı olduğunu gördü. Bu durumdan yararlanmayı düşündü. Deniz kızını yakalayıp bağladı ve evine götürdü. Üvey baba daha sonra büyük bir çadır aldı. Çadırın ortasındaki bir direğe deniz kızını kuyruğundan baş aşağı bağladı. Deniz kızının varlığından haberdar olan insanlar, çadıra koştular ve bilet alarak içeri girip, deniz kızını gördüler. Zamanla ülkenin pek çok şehrinden ziyaretçiler geldi. Deniz kızı meşhur oldu ama bu meşhurluğun kaymağını üvey baba yedi. Üvey baba kazandığı paralarla o ülkenin sayılı zenginleri arasına girdi ve lüks içinde yaşadı. SON
  6. DİŞ HEKİMİNİN AŞKI Hakan ile Arzu birbirini seven iki gençti. Lise sona gidiyorlardı. Arzu okulun en çalışkan öğrencisiydi. Diş hekimliği fakültesini kazanıp diş hekimi olmak istiyordu. Okulda yapılan deneme sınavında aldığı yüksek puanla bunu başarabilecek güçte olduğunu ispat etmişti. Hakan ise, orta sıralarda yer almıştı. Bırak diş hekimliği fakültesini, doğru-dürüst bir yeri kazanması zor gözüküyordu. Arzu'nun çabası ve fikir bakımından destek olması sonucu Hakan yoğun bir çalışma temposu içine girdi. Derslerine sıkı sıkıya sarıldı. Üniversite giriş sınavına iki ay gibi bir süre vardı ve bu süreyi iyi kullanırsa başarı ihtimali yüksek olurdu. Hakan da pekala diş hekimliği fakültesini kazanıp diş hekimi olabilirdi. İkisi de diş hekimi çıkıp evlenince büyükçe bir daire kiralayıp burasını hem ev hem de muayenehane olarak kullanabilirlerdi. Dairenin cadde tarafına asılacak levhaya Hakan- Arzu Kutlu ( Diş Hekimi ) yazılacaktı. Üniversite sınavları sonuçları açıklandığında Hakan sevinçliydi çünkü diş hekimliği fakültesini kazanmıştı. Arzu ise, üzgündü. Nasıl olmuştur bilinmez belki de aşırı heyecandan yanlış işaretlenen cevaplar, alınan düşük puan ve hemşirelik yüksek okulu. Arzu dört yıl sonra hemşire çıktı ve Balıkesir Devlet Hastanesi'nde çalışmaya başladı. Aradan bir yıl daha geçti ve Hakan diş hekimi oldu. Bursa Devlet Hastanesi'nde çalışmaya başladı ve Bursa'da bir daire kiraladı. Burası onun hem evi hem de muayenehanesi olacaktı. Bu zaman süresince Hakan ile Arzu her fırsatta bir arada oldular ve gezdiler, eğlendiler. Daha sonra Hakan bir tanıdığın yardımıyla Arzu'nun Bursa'ya naklini gerçekleştirdi ve ikisi aynı hastanede çalışmaya başladı. Daha sonra Hakan ile Arzu evlendiler. Bir gün aralarında konuşurken Hakan Arzu'ya şöyle dedi: " Arzu hatırlar mısın, üniversite sınavlarına hazırlanırken ikimiz de diş hekimi olup levhaya isimlerimizi yanyana yazdıracaktık. " Bunun üzerine Arzu: " Doğru, yazdıracaktık ama ben diş hekimliği fakültesini kazanamadım. Kazansaydım bugün hayalimiz gerçek olurdu. " " Hayaller gerçekleştirilmek için kurulur. Olmayacak bir şey değil. Hani diyorum önümüzdeki yıl üniversite sınavlarına hazırlansan, katılsan ve kazansan. Sen de diş hekimi olsan. Başarmaman için hiçbir sebep yok. Daha yirmi iki yaşındasın, yirmi yedi yaşında hekimsin. Ne dersin? " " Kazanabilir miyim dersin? Sınavı bir kazansam gerisi kolay. " " Kazanırsın. Unuttun mu, sen bir zamanlar okulun en çalışkan öğrencisiydin. " Arzu azmetti, çalıştı, sınavlara hazırlandı ve sonunda başardı. Diş hekimliği fakültesini kazanmıştı. Aradan beş yıl geçti ve Arzu diş hekimi oldu. Oturdukları dairenin cadde tarafına asılan yeni levhada Hakan- Arzu Kutlu ( Diş Hekimi ) yazıyordu. SON
  7. ÇANAKKALE' DE MUSTAFA KEMAL 25 Nisan 1915 tarihinde Arıburnu'na ( ANZAK KOYU ) Anzaklar çıkartma yapmıştı. Saat gece 24.00' te Kaymakam ( Yarbay ) Mustafa Kemal dinamit torbasını yanına aldı. Bu iş için, kimseye güvenememişti. Gece karanlığında sessizce siperlerin arasından süzüldü. Tepeyi aşıp sahile inmesi gerekti. Düşman çıkartma yaptığı sahilin etrafına pek çok nöbetçi koymuştu. Nöbetçilerin hal ve hareketlerini bir süre izlemeli ve her şeyden emin olduktan sonra, kampa nüfuz etmeliydi. Gün dönmüş ve yeni gün yol alıyordu. Saat sabaha karşı 03.00 olmuştu. Mustafa Kemal, Anzakların orta yerdeki büyük cephanelik çadırına yan taraftan girdi. Nöbetçiler, ön kapı tarafındaydı. Konuşmaları duyuluyordu. Mustafa Kemal fitili uzun olan dinamiti çakmak taşlarını birbirine sürterek çıkardığı kıvılcımla tutuşturdu. Diğer dinamitlerin fitilini ateşlemek zor olmadı. Dinamitleri cephanelik çadırının dört köşesine yerleştirdikten sonra girdiği yerden dışarı çıktı. Bir an önce buradan gidebildiği kadar uzağa gitmeliydi. Az sonra dinamitler kampı yok edecekti. Gök gürültüsünün milyon katı büyüklüğünde bir patlama Çanakkale Boğazı'nı sardı. Patlama güvenlik sınırları dışına çıkmasına ramak kalan Mustafa Kemal'i boş geçmedi. O'nu yere düşürdü. Mustafa Kemal çabucak toparlandı fakat elbiseleri toz içindeydi. Aylardır Çanakkale'deydi ve üstü başı toz topraksız günü olmamıştı. Özellikle Çanakkale Savaşlarında dört gün, beş gün uyumamak Mustafa Kemal için, sıradan bir olaydı. Şu gece dahil dört gecedir başını yastığa koymamıştı. Atına biner, o tepe senin, bu tepe benim koşturur dururdu. Gece yarısında yeni günün planını yapardı. Ben düşman komutanı olsam nereden çıkartma yapardım, diye düşünürdü. O bölgeleri muhakkak kontrol eder ve gerekli önlemi alırdı. Mustafa Kemal daha sonra karargaha döndü. Patlamanın gürültüsüne Türk askerleri ayaklanmış ve tepeden aşağı ışıldayan gözlerle bakıyordu. Bu patlama da neyin nesiydi? Kampı darmaduman etmişti. Korkudan Türkler geliyor deyip kendini gemilerden boğazın soğuk ve karanlık sularına atan Anzaklar vardı. Madem Türklerden bu kadar korkuyorsun, İngiliz'e kanıp neden dünyanın bir ucundaki Avustralya'dan kalkıp Çanakkale'ye gelir ve Mustafa Kemal'e çarparsın be Anzak? Türk subayları ve askerleri, Mustafa Kemal'i o halde görünce patlamanın sebebini anladı. Bu dünya tarihinin ve Çanakkale Savaşı'nın dönüm noktasıydı. Orada bulunanlar Mustafa Kemal'i tebrik ettiler. Böyle bir komutanları olduğu için, gurur duydular. Şimdi geleceğe daha bir umutla bakıyorlar ve Çanakkale'nin geçilemeyeceğine inanıyorlardı. SON Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
  8. ATATÜRK GİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK Atatürk, dünyanın gelmiş, geçmiş En büyük insanı O, bir önder, lider. Yurduna saldıran düşmanlara karşı koyan Savaşan askeriyle omuz omuza Geçit vermeyen düşmana Vatanı için, canını tehlikeye Atmaktan çekinmeyen Bir özgürlük sevdalısı. * * * * Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Tarihe ismini altın harflerle yazdıran En kült düşüncenin bile görmezden gelemeyeceği Bir bağımsızlık sevdalısı. * * * * Başkalarına zarar vermemek şartıyla İstenilen hayatın yaşanabileceği Yenilene, içilene karışılmayan Düşüncenin özgür olarak İnsan beyninde şekillendiği İnsana hayat veren öz güvenin Sevgi ve barışta kesiştiği Mutlaka savaş olacaksa Bunun bilim ve teknolojide İleri gitmek için, yapılacağı Bir üstün güç sevdası. * * * * İnsanoğlu bir milyar yıldır dünyada var Kabul görür bu bir milyon yıl olarak Yine de tarih on beş - yirmi bin yıla Sığdırılmaya çalışılır. Bu durum insanlar tarafından kabul gördükçe Atasını tanıması zor olur insanın. * * * * Atatürk'ü sevelim Sahip çıkalım devrimlerine Dünyada yirmi dört tane İslam Ülkesi var. Bunun yirmi üç tanesi İç çatışma ve karışıklık içinde. * * * * Atatürk, Atatürk diyelim Güzelim Cumhuriyetimizi Dış güçlere teslim etmeyelim Özgür ve bağımsız yaşayalım Atatürk ilke ve devrimlerinden ayrılmayalım. SON
  9. DÜNYADAN BİR MUSTAFA KEMAL GEÇTİ Toprakları işgal edilmiş bir vatan Bağrına hançer dayamış olan düşmana çatan İnanılmaz adımlar atan özgürlük yolunda Bir kurşuna satan düşmanın yüz tanesini. * * * * Başka milletlere boyun eğmeyi reddeden Bunun için, sessiz kalmayan, isyan eden Sekiz yıl boyunca cepheden cepheye giden Düşmanı mahveden Anadolu'nun boşluğunda. * * * * Ey Kurtuluş Savaşı'nın yenilmez armadası Ey dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı Ey Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Tarih senden yana, bunu fazlasıyla hak ediyorsun. * * * * Dünyadan bir Mustafa Kemal geldi, geçti Herkesten çok hak ediyordu bu dünyada yaşamayı On yılımı uğruna feda ederdim mümkün olsa yaşamımdan İnanın Anadolu şu anda bambaşka bir kimliğe bürünürdü. SON
  10. ATATÜRK İLE İLGİLİ BİR ŞİİR YAZMAK Kağıt önümde, kalem elimdedir Benim beynimdedir bir büyük enerji Kalem kağıdın üstünde kanatlanıp uçtukça Coşarım, ışık olurum Aydınlatırım Anadolu'yu. * * * * Atatürk şiiri yazmaya başladığımda Burası evim olabilir, bir otobüs durağı veya Bahçesi olabilir bir marketin Konuya odaklanırım Dakikalar sonra Kağıda düştüğünde ilk cümleler Sadece yazmak, daha çok yazmak isterim. * * * * Şu son altı yılda yazdığım Atatürk ile ilgili seksen iki şiirim Okurlar tarafından beğenildi, takdir edildi Onlar haykırdılar, Atatürk, dediler Atatürk bizim tek önderimizdir, dediler. * * * * Atatürk gibi bilgili, atak ve cesur olmak Komutasındaki az bir kuvvetle Savunmaya çalışmak yurdunu Değişik zamanlarda yaptığı pek çok savaşta Her zaman galip gelmek, hiç yenilmemek Anadolu bozkırında Üstün düşman kuvvetlerini Yok etmek. * * * * Azim ve kararlılık Sağlam bir irade Üstün görüş yeteneği Olayı anında okumak Bir şeyler olduğunda yanlış giden Önlemini almak Tek bir güce, kendine inanmak Geçilemez denen düşman mevzilerini Paramparça etmek. * * * * Zafer kazanmış bir kumandan edasıyla değil, Vatan kurtarmış bir komutan gibi Türkiye Cumhuriyeti'ni Armağan etmek dünya tarihine. SON
  11. BİR MUSTAFA KEMAL YARATMAK Gerçeğinin tıpatıp benzeri Beyni akıl dolu, oldukça zeki Yaşadığı çağın çok ilerisinde Dünya durdukça ışığıyla Aydınlatacak evreni Bir Mustafa Kemal yaratmak. * * * * Yurduna saldıran düşmanlara karşı koyan Biz bu sınırlar içinde özgür ve Bağımsız yaşamak istiyoruz diyen Başlatan Kurtuluş Savaşı'nı Kaybolmayan onca yokluğun arasında Yoktan var eden Türkiye Cumhuriyeti'ni Savaş meydanlarının yenilmez armadası Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı olan Bir Mustafa Kemal yaratmak. * * * * Çanakkale'ye gelmek bir kurtarıcı olarak İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden ziyade Bir buçuk yıl acımasız doğa koşullarıyla Karla, kışla mücadele etmek Tek bir kurşunun izini sürmek tabancasından çıkan Düşman gemilerini Çanakkale'nin Gömmeden karanlık sularına Yağmur ve kar bulutlarını Paramparça eden Bir Mustafa Kemal yaratmak. * * * * Kağıt önümde, kalem elimde Yeni bir şey yok dünümde, bugünümde Aydınlık yarınlar vardır geleceğimde Adım Serdar Yıldırım der, coşar, çağlarım. SON
  12. DEVRİM ATEŞİ VE ATATÜRKÇÜLÜK Dünya Halkları' nın kardeşliği için, Çalışan devrimciler, Işık tutan insanlığın geleceğine Kültür yolunu aydınlatan, Baskıdan, zorbalıktan uzak, İnsan yaşantısına karışılmaz, Bilinci üstüne kurulan, Atatürkçü fikir ve düşünce sistemi. * * * * Bir arkadaşımla akşamdan başlayan, Sabaha kadar süren konuşmalarda, Beni sessizce dinleyen ilk zamanlar Tamirci arkadaşımın, Gecenin bir vakti aniden beliriveren Çakmak çakmak bakışları: Kimse karışamaz yediğime, içtiğime Teklif bile sunulamaz bu konuda Dediğini unutamadım. * * * * Kırtasiye dükkanımın yanına Tamirci dükkanı açtığında, Hayatın akışına kapılıp, Savrulup gitme durumu vardı. Zamanla gerçekleri öğrendi, bilinçlendi. Araştırdı, anlattıklarımın doğruluğuna inandı. Atatürk, en büyük devrimcidir, dedi. Önde gelen savunucusu oldu devrimciliğin Sonraki konuşmalarda bir ben söyledim, bir o anlattı. Anlattıklarıyla kültür yolunu aydınlattı. * * * * Aradan 5 yıl geçti. Arkadaş, o dükkandan taşındı. Rahatsız oldum ben anılardan Hesap ettim ayları gün diye Ben de dükkanımdan taşındım. * * * * Sonradan görüşmemiz devam etti. Yeni dükkanında rahatsız ettim genelde ben arkadaşı Konuşmamız devam etti akşamdan sabaha Engelleri yıktık, kötüleri cezalandırdık. * * * * 1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleri beni pas geçti. İngiliz, fransız olsan Kitap olarak basardık hikayelerini Türk'sün, yazdıklarını çöpe at, dediler. * * * * 3-Eylül-1997 yılında Ayla ile evlendim. 38 yaşındaydım, internet böylesine yaygın değildi. 1999 yılında oğlum Serkan dünyaya geldi. Tamirci evime geldi birkaç ay sonra Araba almış, yanında 4 işçi çalıştırıyormuş. Bankada param var, iki katlı villa aldım, dedi. Nasıl böyle zengin oldun, dedim. Hep senin anlattıkların, Soruları cevapladım, olayı çözdüm, dedi. * * * * Cevabını bulamadım ben soruların Babam öğretmendi, zor geçiniyordu. Ben şimdi zar-zor geçiniyorum. Gün gelir bir somun ekmek bana yeter. Ben devrimciyim ve Atatürkçü kalmak istiyorum. * * * * Neden bunları yazıyorum? Önemli olan, insanlığın geleceği. Hiçbir canlı isteyerek dünyaya gelmez Milliyetini, dinini seçme şansı yoktur. Bütün dinler, taraftarına cennet vaat eder. Her din kendi dininin en üstün olduğunu öne sürer. * * * * Atatürk Şiirleri yazıyorum şu son 6 yıldır Kıyısından, köşesinden olaya girmek zorundayım. Bazı konularda yapılan hataları onarmak zorundayım. İnsanlığın geleceği üstüne yapılan kurgunun ayarını yapmak zorundayım. Bu fikirleri yüzlerce, binlerce insana ulaştırmak zorundayım. SON
  13. MUSTAFA KEMAL'İN ORDUSU Kurtuluş Savaşı zamanında Yunan birlikleri 1.5 yıl Bursa'da kaldı. Halka eziyet etti, yapmadığını bırakmadı. Padişah Vahdettin bu yapılanlara seyirci kaldı. * * * * Camileri yıktılar, yerle bir ettiler. İbadeti yasakladılar, ezanlar sustu. Ulucami'nin taşları, Demirtaş Köyü yakınına atıldı. O güzelim mermerler kırıldı, tuzla buz edildi. * * * * Sakarya Zaferi kazanıldıktan sonra, Türk Devleti'nin ve ordusunun gücünü dünya kabul etti. Bunun üzerine Yunan, Eskişehir, Afyon çizgisine çekildi. Sonra Büyük Taarruz başladı. (26-Ağustos-1922 ) * * * * * Bir gün sabaha karşı Yunan kuvvetlerine telsiz geldi. Donanma, Gemlik, Mudanya açıklarında bekliyordu. Şakası yoktu, Taarruz Kemal geliyordu. Onlar, O'nun adını Çanakkale'den biliyordu. * * * * Gelen Mustafa Kemal'in ordusuydu. Yenilmez, yener, ezilmez, ezerdi. Hiçbir ordu, bu kuvvetler karşısında duramazdı. Yunan kaçarken Bursa'yı yaktı. * * * * Milli Kuvvetler, yunanı, Gemlik, Mudanya önünde karşıladı. Onlar, hiçbir zaman denize ulaşamadı. Mustafa Kemal'in talimatı doğrultusunda Türk Birlikleri çıkmıştı karşısına. * * * * Mustafa Kemal diyordu: " Hiçbir şey bu kadar kolay olmamalı, Bedelini ödemeliler yaptıklarının Bu ülke sahipsiz değildir. Padişah sahip çıkmazsa, ben sahip çıkarım. " * * * * Güney Marmara yunana dar geldi. Onlar 1.5 yıldır ne ektilerse onu biçtiler. Zulüm yaptılar, can aldılar. Aldıkları canları canlarıyla ödediler. * * * * Ulu Cami, Orhan Cami, Yıldırım Cami Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Bursa'daki pek çok cami ve türbe Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk tarafından, Aslına uygun olarak yaptırılmıştır. * * * * Bir de bütün yurdu düşünürsek, Türkiye Cumhuriyeti sınırları olarak Yüzlerce cami, binlerce türbe? Bir de Atatürk, İslam'a zarar verdi diyenler var. * * * * Sen hangi caminin yapılmasına katkıda bulundun? İslam'ın bu topraklarda gelişmesine nasıl destek verdin? Kendine bile faydan yokken İslam'ı Anadolu'da gururlandıran Atatürk'e saygı duy, O'nun devrimleri ışığında yolunu aydınlat. SON
  14. ATATÜRK'Ü ÖRNEK ALDIM Kendime Atatürk'ü örnek aldım Yalnız kalmadım zirve yolunda Benden ayrılmak istese de özlemlerim Tutkularım bizi bir arada tuttu. * * * * Fikrini söylemiştir Atatürk her konuda Yönlendirmiştir gelecek nesilleri İnsanlar mutlaka NUTUK'u okumalıdır NUTUK ışığında yolunu bulmalıdır. * * * * Araştırmalıdır Atatürk'ün hayatını Olmalıdır konu hakkında bilgi sahibi Atatürk'ü önder kabul etmelidir İyiye, güzele doğru yol almalıdır. SON ------------------------------------------- BEN TÜRKLÜĞÜ KURTARMA SEVDASINDAYIM Her millet kendi bayrağı altında özgür ve bağımsızdır Boyunduruğu altına giremez bir millet başka bir milletin Fikirler başkadır, düşünceler farklıdır Fikirler değiştirilemez tehditle, zor kullanmayla. * * * * Sen şuna inanıyorsun diye herkesten aynı davranışı bekleme Belki o şuna değil, buna inanıyordur Kıvrımları farklıdır insan beyninin Bir başkası yeşil diyebilir senin mavi dediğine. * * * * Irkını, kimliğini, kişiliğini araştır Bakalım sen bu araştırmada hangi seviyedesin Zirvede zannederken sen kendini Yeraltı mağarasında uyukluyor olabilirsin. SON Yazan: Serdar Yıldırım
  15. BENİM ADIM GÜZELYALI Ben Bursa Güzelyalı'yım! Kabul ettim Selanik'in Kardeş şehir olma teklifini Benim de tarihteki yerim Eskidir Selanik kadar. * * * * Fikir çubuklarım ulaşır Antik çağlara Gövde gösterisi de yaparım Birlik olup Selanik'le Atatürk'ü sevmeyenlere Atatürk'ü anlatır Sevdiririm Atatürk'ü. * * * * Ey Atatürk'ü sevmeyen şahıs Sen Çanakkale'de bulundun mu? Anafartalarda, Conkbayırı'nda Atatürk'ün düşmanla nasıl Savaştığını gördün mü? * * * * Büyük Taarruz'da Geliyor Mustafa Kemal diye Yunan ordusunun Arkasına bakmadan Nasıl kaçtığını gördün mü? * * * * Ey geniş yürekli insan Yaşıyorsan, bir ailen varsa Çocukların varsa Atatürk'e borçlusun bunu. SON --------------------------------------- EY TÜRK GENÇLİĞİ Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni Emanet etti Türk gençlerine Türkiye Cumhuriyeti'ni Korumalısınız ve kollamalısınız, dedi. * * * * Kalmadı gözü arkada Gençler, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti Korudu ve kolladı. Cumhuriyet düşmanlarına Karşı savaştı ve galip geldi. * * * * Atatürk Çanakkale'de Taşıdı canını cebinde Atatürk Çanakkale'de Siper etti askere göğsünü Dünya tarihinin en karanlık Bir buçuk yılında Çanakkale'ye saldıran düşmana karşı koydu Savaştı, aç kaldı, susuz kaldı Yenilmedi, galip geldi Bu muhteşem galibiyeti Türk Gençliği'ne emanet etti. * * * * Ey Türk Gençliği, Yarın sizin, karanlıkta mı kaybolmak Aydınlıkta mı kalmak istiyorsunuz? Tercihinizi aydınlıktan yana kullanmalısınız Karanlığı kovmalısınız, aydınlıkla buluşmalısınız. SON
×
×
  • Yeni Oluştur...