Jump to content
Araştır
  • Diğer seçenekler ...
Sonuçları bul ...
Sonuçları bul ...
Serdar102

Serdar Yıldırım Hikayeleri

Önerilen Mesajlar

 



DİŞ HEKİMİNİN AŞKI
Hakan ile Arzu birbirini seven iki gençti. Lise sona gidiyorlardı. Arzu okulun en çalışkan öğrencisiydi. Diş hekimliği fakültesini kazanıp diş hekimi olmak istiyordu. Okulda yapılan deneme sınavında aldığı yüksek puanla bunu başarabilecek güçte olduğunu ispat etmişti. Hakan ise, orta sıralarda yer almıştı. Bırak diş hekimliği fakültesini, doğru-dürüst bir yeri kazanması zor gözüküyordu.  Arzu'nun çabası ve fikir bakımından destek olması sonucu Hakan yoğun bir çalışma temposu içine girdi. Derslerine sıkı sıkıya sarıldı. Üniversite giriş sınavına iki ay gibi bir süre vardı ve bu süreyi iyi kullanırsa başarı ihtimali yüksek olurdu. Hakan da pekala diş hekimliği fakültesini kazanıp diş hekimi olabilirdi. İkisi de diş hekimi çıkıp evlenince büyükçe bir daire kiralayıp burasını hem ev hem de muayenehane olarak kullanabilirlerdi. Dairenin cadde tarafına asılacak levhaya Hakan- Arzu Kutlu ( Diş Hekimi ) yazılacaktı.

Üniversite sınavları sonuçları açıklandığında Hakan sevinçliydi çünkü diş hekimliği fakültesini kazanmıştı. Arzu ise, üzgündü. Nasıl olmuştur bilinmez belki de aşırı heyecandan yanlış işaretlenen cevaplar, alınan düşük puan ve hemşirelik yüksek okulu.  Arzu dört yıl sonra hemşire çıktı ve Balıkesir Devlet Hastanesi'nde çalışmaya başladı. Aradan bir yıl daha geçti ve Hakan diş hekimi oldu. Bursa Devlet Hastanesi'nde çalışmaya başladı ve Bursa'da bir daire kiraladı. Burası onun hem evi hem de muayenehanesi olacaktı. Bu zaman süresince Hakan ile Arzu her fırsatta bir arada oldular ve gezdiler, eğlendiler. Daha sonra Hakan bir tanıdığın yardımıyla Arzu'nun Bursa'ya naklini gerçekleştirdi ve ikisi aynı hastanede çalışmaya başladı.  Daha sonra Hakan ile Arzu evlendiler. Bir gün aralarında konuşurken Hakan Arzu'ya şöyle dedi:  " Arzu hatırlar mısın, üniversite sınavlarına hazırlanırken ikimiz de diş hekimi olup levhaya isimlerimizi yanyana yazdıracaktık. "

Bunun üzerine Arzu:  " Doğru, yazdıracaktık ama ben diş hekimliği fakültesini kazanamadım. Kazansaydım bugün hayalimiz gerçek olurdu. "
" Hayaller gerçekleştirilmek için kurulur. Olmayacak bir şey değil. Hani diyorum önümüzdeki yıl üniversite sınavlarına hazırlansan, katılsan ve kazansan. Sen de diş  hekimi olsan. Başarmaman için hiçbir sebep yok. Daha yirmi iki yaşındasın, yirmi yedi yaşında hekimsin. Ne dersin? " 
" Kazanabilir miyim dersin? Sınavı bir kazansam gerisi kolay. "
" Kazanırsın. Unuttun mu, sen bir zamanlar okulun en çalışkan öğrencisiydin. "
Arzu azmetti, çalıştı, sınavlara hazırlandı ve sonunda başardı. Diş hekimliği fakültesini kazanmıştı. 
Aradan beş yıl geçti ve Arzu diş hekimi oldu. Oturdukları dairenin cadde tarafına asılan yeni levhada Hakan- Arzu Kutlu ( Diş Hekimi ) yazıyordu.

SON

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

 


DENİZ KIZI MARY
Bundan yıllar önce, denize kıyısı olan ülkelerden birinde, oldukça mutlu, gelecekten umutlu, Mary adında küçük bir kız ve ailesi yaşıyordu. Balıkçılık yaparak ailesinin geçimini sağlayan baba, aniden ölünce, küçük kız ile annesi yalnız ve aç kaldı. Anne, mecbur kaldığı için, komşu kasabadan bir adamla evlendi. Zalim adam, bir süre sonra anne ve kızına türlü eziyetler yapmaya başladı. Kafasının iyice daraldığı bir gün küçük kızın bacaklarını birbirine yapıştırarak denize attı. Denizin dibini boylamakta olan kızın yardımına balıklar koştu. Balıklar, kızı kucakladıkları gibi, denizlerin taçsız kralına götürdü. Denizlerin taçsız kralı, kötü insanların yaptığı balina katliamlarını önleyemediği için, taç takmazdı. Kral, kızın haline acıdı, onu yanına aldı ve deniz altında yaşamayı öğretti. Küçük kız, kralın yanında sevgi dolu, mutluluk dolu on iki yıl geçirdi. Bu zaman süresince yürüyemediği için, belden aşağısı dönüşüme uğradı ve pullarla kaplandı.

Mary artık on sekiz yaşına gelmişti ve üstü insandı ama altı balık olmuştu yani o artık bir deniz kızıydı. Deniz kızı yüzerken, kayıkla balık avlamakta olan bir adam dikkatini çekti. Bu adam, üvey babasına çok benziyordu, yalnız biraz yaşlanmış ve saçları kırlaşmıştı. Deniz kızı yakına gelerek, kendini tanıttı, ben senin kızınım, dedi ve annesini sordu. Üvey baba, sana anneni anlatırım ama kayığa gelirsen, dedi. Genç kız kayığa çıkınca üvey baba bunun bir deniz kızı olduğunu gördü. Bu durumdan yararlanmayı düşündü. Deniz kızını yakalayıp bağladı ve evine götürdü.  Üvey baba daha sonra büyük bir çadır aldı. Çadırın ortasındaki bir direğe deniz kızını kuyruğundan baş aşağı bağladı. Deniz kızının varlığından haberdar olan insanlar, çadıra koştular ve bilet alarak içeri girip, deniz kızını gördüler. Zamanla ülkenin pek çok şehrinden ziyaretçiler geldi. Deniz kızı meşhur oldu ama bu meşhurluğun kaymağını üvey baba yedi. Üvey baba kazandığı paralarla o ülkenin sayılı zenginleri arasına girdi ve lüks içinde yaşadı.

SON

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

 


KORKAK EŞEK            
Vaktiyle köyün birinde bir eşek yaşarmış. Bu eşeğin sahibi çok sinirli biriymiş. Sabah, akşam günde iki posta eşeği dövermiş. Eşek her gün dayak yiye yiye korkak bir eşek olup çıkmış. Bahçede yalnız kaldığı zamanlar diğer hayvanlar rahat vermez, gelir eşeğe bağırıp çağırırlar, onu korkuturlarmış. Eşek öyle bir hale gelmiş ki, herşeyden korkar olmuş. Yanında boom diye bağırsalar, çok korkar, bağırır, anırır, etrafı gülenlerle, alay edenlerle dolarmış.
Oralarda bir horoz varmış. Horoz eşekle alay etmez, onu korkutmazmış. Eşeğin derdini paylaşır, onunla arkadaşlık edermiş. Horoz eşekle konuşurken, diğer hayvanlar eşeğe sokulmaz, işlerine bakarlarmış. Köyün diğer tarafındaki bir kümeste yaşayan horoz gidince eşeğin etrafı alaycı hayvanlarla dolarmış. Korkak eşeğin bağırmalarını duyan sahibi onu bir güzel dövermiş. Eşeğin feryatları yeri göğü inletirmiş.
Günlerden bir gün korkak eşek horozla konuşuyormuş.
Korkak eşek:  " Ben daha küçükken annem vardı, beni koruyup kolluyordu. Herşey çok güzeldi. Annem ölüp gidince yalnız kaldım. Zalim adam beni hayvan pazarından satın aldı. Bahçesindeki bir ağaca zincirle bağladı. Sopayla dövdü. Bu durum yıllarca sürdü. Geriye işte bu gördüğün korkak eşek kaldı. Kimse bana acımadı. Bir sen arkadaşlık yapıyorsun, bana iyi davranıyorsun. Sen buradayken gelen olmuyor ama sen gidince etrafıma doluşuyorlar. "

Horoz:  " Biliyorum arkadaş. Ama geçen gün gitmiş gibi yaptım, ileride yol kenarındaki bir ağacın altına yattım. Senin bağırmanı duyunca kendimi alaycıların ortasına attım. Beni görünce nasıl dağıldılar. Birbirlerine çarpıp yere yığıldılar. Ben sana sopayla saldıran zalim köylüyü döverim ya neyse. "
Korkak eşek:  " Hani diyorum gitmesen, yanımda kalsan. Şuraya bir kümes yaparsın, içinde oturursun. "
Horoz:  " Onun orası öyle de benim bir kümesim var, içinde tavuklar var, civcivler var. Civcivlerim, yavrularım benim. Ben her gün buraya gelirken, peşimden ağlarlar, baba gitme, burada kal diye yalvarırlar. Günde on beş saate çıkardım seninle birlikte olmayı. Sadece uyumaya kümese gidiyorum. Beni anlaman gerek. "

Günlerden bir gün horoz hastalanmış. Gelip gidemez olmuş. Korkak eşek yalnız kalmış. Sahibi onu daha çok döver, alaycı hayvanlar günün her saati alay eder olmuşlar.  Bir gün korkak eşek yalnız kaldığı bir anlık zaman diliminde zincirini kırmış. Kaçarak ormana gitmiş. Onlardan kurtulmuş ama sırtlanlara yakalanmış. Sırtlanlar, korkak eşeğe saldırmışlar. Korkak eşek kaçarak güçlükle canını kurtarmış.

Aradan günler geçmiş. İyileşip ayağa kalkan horoz eşeği bağlı olduğu yerde bulamamış. İzini takip etmiş. Ormanda kuyruğundan bir parça bulmuş. Ağlamış. Göz pınarları kuruyunca hırslanmış. Arkadaşı eşeğin, benim yaşam kalitemi düşüren dediği zalim adamın önüne çıkmış. Onu yakalamış. Yıllarca eşeği bağlı tuttuğu ağaca zincirlemiş. Eşeği dövdüğü sopayla vura vura zalimin hayatına son vermiş.
Horoz kümesine geri dönmüş. Bir sabah eşek çıkagelmiş. Horozla birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Horoz eşeği tavuklarla ve civcivlerle tanıştırmış. Eşeğin korkak olduğunu buralarda bilen yokmuş. Yeni bir çevre, yeni bir arkadaş grubu eşeğe iyi gelmiş. İyiliksever fikir ve düşünceleriyle civcivlerin yetişmesine yardımcı olmuş ve hep birlikte aydınlık yarınlara doğru yürümüşler.

SON
 

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

 

ÇİRKİN KEDİ
Bir kedi varmış. Çok çirkinmiş. Hiç arkadaşı yokmuş. Yalnız gezermiş. Metruk bir evde gizlenirmiş. Geceleri sokağa çıkar, yiyecek ararmış. Bütün sokak kedileri gibi onun da besin deposu çöp tenekeleriymiş. İnsanların yediklerinden arta kalanları, kediler baş tacı edermiş.  O şehre ara sıra yabancı kediler gelirmiş. Bu yabancı kediler ya birini aralarmış ya da adres sorarlarmış. Çirkin kedi buna çok sevinir ve yardımcı olurmuş. Ayrılırken arkasından konuşurlarmış:  “ Aman, ne çirkin bir kedi. Biz de koca şehirde adres soracak bula bula bu çirkini mi bulduk, derlermiş. “
Film yapımcısı Yaver Bey senaryo gereği filmde oynatmak için, çirkin bir kedi arıyormuş. Caddelerde, sokaklarda gezmiş, dolaşmış. Yardımcıları pek çok kedi bulup, Yaver Bey’e göstermişler ama her kedinin mutlaka sevimli bir yanı vardır ya beyefendi hiçbirini çirkin bulmamış. Filmde oynayacak artistler de öylece bekliyormuş.

Böylece aradan aylar geçmiş. Bir gün Yaver Bey iki yardımcısıyla birlikte şehrin ara sokaklarında geziniyormuş:  “ Şu çirkin kediyi o kadar aradık, bulamadık. Filmde başrol oynayacak kedi ortada yok. Bir bulsam onu salamlarla, sosislerle beslerim. “ diye söyleniyormuş.  Çirkin kedi metruk evde söyleneni duymuş. Kapıya çıkmış. Miyav, demiş. Yaver Bey dönmüş, bakmış. Çirkin kediyi görmüş:  “ İşte, tamam, çirkin kediyi bulduk. “ demiş. Çirkin kediyi kucağına almış, sevmiş.
Ertesi gün film çekimi başlamış. Çirkin kedi film setinde kendisine gösterilen ilgiden memnun oluyor ve her söyleneni aynen yapıyormuş. Oldukça yetenekli ve başarılı bulunmuş.
Yaver Bey:  “ Bu kedinin içinde cevher varmış. Onu ben keşfettim ve zirveye taşıyacağım. “ diyormuş.
Çirkin kedi zaman içinde pek çok filmde başrol oynamış. Kazandığı paralarla metruk evi yıktırıp, aynı plan dâhilinde yeniden yaptırmış ve sokak kedileri bakım hanesine çevirmiş. Burada hasta kedileri tedavi ettirmiş, yavru ve yaşlı kedileri barındırmış, günün her saatinde kedilere yemek vermiş.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

 


ÇAYDANLIK İLE ÇAY BARDAKLARI 
Bursa'da bir evde çaydanlık ile çay bardağı sandalyelerine oturmuşlar, önlerindeki masanın üstünde bulunan zaman makinesini bilinen yer ve tarihlere ayarlayıp, ekranda görmek istedikleri görüntüleri netleştirmeye çalışıyorlardı. Görüntü net olursa değer kazanırdı. Görüntünün bulanıklaştığı bir ekranda görülenler çaydanlıkla çay bardağının umurunda değildi. Onlar bir taraftan zaman makinesinin zaman ayarını yaparken  diğer taraftan konuşuyorlardı:
---- Gerçekleştirilmek istenen iş çabucak olmaz da  giderek gerilerse yani umut kıvılcımları ümitleri gerektiği şekilde aydınlatamazsa ve belki de binlerce olan bu kıvılcımlar birer birer sönmeye başlarsa, sence bu durum gerçekleştirilmek istenen işi gerçekleştirmeye çalışanda birtakım düş kırıklıklarına yol açar mı?
---- Çaydanlık, senin sorduğun soru bende birtakım çağrışımlar uyandırdı. Bu çağrışımları dilersen yeri geldikçe kısım kısım vereyim. Sorduğun sorunun cevabı şimdilik  kısa ve öz olacak. İrade düş kırıklığını engeller.
---- Bak çay bardağı, işi gerçekleştirmeye çalışanın umut kıvılcımları birer birer sönüyor  yani kıvılcımlar giderek azalıyor. Ümit yavaş yavaş da olsa sonunda yok olabilir. Ümidin azalması düş kırıklığına kadar gidebilir. Sen diyorsun ki, irade en azından umut kıvılcımlarının sönmesini yavaşlatabilir veya belki de durdurabilir ve yine veya yeni umut kıvılcımları üretebilir. Bu üreme de, bir an gelir ki, ümitleri eskisinden daha iyi bir pozisyona getirebilir. Peki, sence iradenin başarıdaki pay yüzdesi ne olabilir?
---- Yüzde yüz olmasa bile yüzde yüze yaklaşır. Yalnız irade başarı için yeterli olmayabilir. Yeterli bile olsa yetersiz kalacağı düşünülerek irade giderek güçlendirilmeli. İradenin güçlendirilmesi, bilgi dağarcığı genişletilerek, ilgi alanları çoğaltılarak mümkündür. Bu suretle zeka gelişir, zeki olunur ve eğer varsa gerçekleştirilmek istenen işi engelleyen birtakım faktörler aşılır. İrade, bir bakıma dayanma, direnme gücüdür, işte devamlılık sağlayabilmektir. Sözün özü: İrade güçlü olacak.
---- Evet, çay bardağı, dikkat edersen görüntü giderek netleşiyor. Zaman makinemizin ekranında gördüğümüz çay bardağı 20-5-1988 tarihini yaşıyor. Bu tarih, onun işe başlama tarihidir. Görüntü şu anda net olarak gözüküyor. Zaman ayarı tamam ve istersen atlamayı gerçekleştirip, onun yanına ışınlanırız. Biliyorsun on dakika orada kaldıktan sonra buraya döneceğiz. Hazır mısın?
---- Hazırım çaydanlık, ışınlama düğmesine basabilirsin.

Çaydanlık ile çay bardağı dört yıl önceye döndüler ve çay bardağının yanına ışınlandılar. Çay bardağı aniden karşısında beliriveren çaydanlık ile çay bardağını görünce şaşırmadı. Sanki onların geleceğini biliyormuş, sanki onları bekliyormuş gibi bir hali vardı. Çaydanlık konuya şöyle bir giriş yaptı:
---- Bugün değişik bir işe başlıyorsun. Seni kutlarım çay bardağı. Beklentilerini alabilir miyim? Ne bekliyorsun bu işten?
---- Öyle ahım şahım bir beklentim yok canım. Sadece neden bu işi beceremeyeyim diye düşünerek bir başlangıç olsun diye bugün işe başlıyorum. Bir özenme benim ki  fakat bir şeyler verebileceğime inanırsam tutku halini alabilir. Tutku oluşursa, inan ki, tüm benliğimle sarılırım bu işe.
---- Sanırım bu işe ayıracak yeteri kadar boş zaman bulacaksın.
---- Muhakkak çaydanlık, muhakkak. Zaten boşa geçen zamanı görüp de, zaman boşa geçmesin, boş zaman dolsun, dolu dolu olsun diyerek ve boşa geçen zamanı değerlendirmek isteğiyle bugüne geldim.
---- Bugün yarına ulaşacak diyorsun yani sen yarın da bu işle uğraşacaksın, bu belli. Peki, yarın kaç tane yarına ulaşacak? Yarınlar için ne söyleyebilirsin?
---- Yarınlar için bu işle ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim. Henüz ortada gözle görülür, elle tutulur bir şey yok. Yarınlar yarınlarda belli olacak.
---- On dakikalık görüşme süremiz doldu. Teşekkürler çay bardağı.
---- Ben teşekkür ederim.

Çaydanlık ile çay bardağı tekrar zaman makinesinin başına geçip biraz önce konuştukları çay bardağının yarınlarındaki bir zamana  yani 13-4-1990 tarihine ışınlanmak için zaman ayarına başladılar. Görüntü yine bulanıklaşmıştı:
---- Çay bardağı, dilersen görüntü netleşinceye kadar konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim. Son olarak iradenin nasıl güçlendirileceğini anlatmış ve irade güçlü olacak demiştin. Bu da herhalde zamana bağlı kalınarak olur. İradenin güçlendirilmesini zaman yaymak nasıl olacak? Güçlenmeye başlanıldığı nasıl farkedilinecek? Gücün yeterli olduğu ne bilinecek?
---- Herşey belli bir plana, programa bağlı kalınarak olmalı. Plansız, programsız olmaz. Bunu yaparken de, yetersiz kaldığın ne varsa hepsi meydana çıkar. Yetersiz kaldığın konular üzerinde biraz daha fazla durursun, yeterli olduğun konuları boşlamamak şartıyla. Yetersiz yeterli olmaya mı başladı, işte iraden güçleniyor, zekan gelişiyor. Yetersizlikler azaldıkça, arada bir, zirveyi yoklarsın. Bu yoklamalar yeni yetersizlikleri ortaya çıkarır. Hepsini aştın, artık hazırım, zirvedeyim dediğini farzet; işte o zamanda zirvede beklemesini bileceksin, zirvede kalmasını bileceksin. Zirvede ne kadar kalacağın belli değildir. İradeni güçlendirmeye devam edeceksin. Dayanacaksın, direneceksin ve sonunda başaracaksın.
---- Çay bardağı, söylediklerine göre şu sonuç ortaya çıkıyor. Bütün çaba zirve için olacak. Zirveye mutlaka çıkılması lazım. Zirveye çıkarken de, çıktıktan sonra da, irade devamlı olarak güçlendirilecek. Böylece umut kıvılcımları çoğalır ve ümit artar.

Çaydanlık sözlerini tamamladığı anda görüntü netleşmişti. Ekrandaki çay bardağı hızlı bir çalışma temposu içindeydi. Çaydanlık ışınlama düğmesine basarak, çay bardağı ile birlikte 13-4-1990 tarihini yaşayan çay bardağının yanına ışınlandılar. Onların geldiğini gören çay bardağı işini bırakıp ayağa kalktı ve hoş geldiniz dedi. Çaydanlık ile çay bardağı hoş bulduk dedikten sonra diğer çay bardağının yanına gittiler.
Çaydanlık:  ---- Çay bardağı işe başlayalı neredeyse iki yıl oluyor. Bu sürede neler yaptın? Kısaca anlatır mısın?
---- İşe başladıktan birkaç ay sonra belli bir seviyeyi tutturduğumu anladım. Bu, şahane bir şeydi. Beni çok mutlu etti. Tabii ki, yıllarla oluşan bir birikim söz konusuydu. Birikim olmasa iş zaten olmazdı. Zaman zaman şöyle bir dönüp bakıyorum geçmiş yıllara sanki yaşadıklarım bana bu iş için çalışma ortamı hazırlamış gibi geliyor. Bir iki üç derken on üç, on dört tane oldu ve altı ay kadar önce, bunlar bende kalmasın, başkalarına da ulaşsın diyerek çözüm yolu aramaya başladım. Öyle böyle derken buldum da. Ne yapacaksam kendim yapacaktım. İşte bu gün de o aşamanın başladığı gündür. Pek yakında işimden başkalarının haberi olacaktır diyorum.
---- Buraya kadar çok güzel... Peki, bundan sonra ne olacak?
---- Bunları başkalarına ulaştırayım, o heyecanı yaşayayım da, daha geniş kitlelere ulaşmak için bir çare düşüneceğim. Bu çok zor fakat imkansız değil. Bütün mesele kapıyı bir defa aralayabilmekte.
---- Süremiz ne yazık ki doldu. Sana işinde başarılar dilerim. Teşekkürler çay bardağı.
---- Ben teşekkür ederim.

Çaydanlık ile çay bardağı geri döndükten sonra konuyu açık olarak konuşmaya başladılar. Tarih: 9-10-1992
---- Çay bardağı iş yani senin yazı yazma çaban halen devam ediyor. İlk ışınlanmamız yazıya başladığın gündü. İkinci ışınlanmamız ise, yazdığın hikaye ve masalları kitap olarak hazırlayabilmek için bir daktilo satın aldığın gündü. Sonra neler yaptın?
---- Yazdığım hikaye ve masalları kitap olacak şekilde hazırladım. Bunları fotokopi makinesinde çoğalttırdım ve kitapları okuyucularıma ulaştırdım. Şimdi yirmi değişik kitabımda yirmi üç ayrı hikaye ve masal var ve tüm yazdıklarım elli tane oldu. İstanbul ve Ankara'daki beş yayınevine onar tane hikaye ve masal kitabımı gönderdim daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak için, fakat sadece ikisinden cevap geldi. Biri yazdıklarımı beğeniyor, çok güzel diyor, şimdilik hazırlayamayacaklarını söylüyor. Diğerinin iki yıllık programı dolu olduğundan şimdilik imkansız diyor. Ötekiler bir cevap bile yazmaya tenezzül etmedi. Bu durum beni şaşırtmadı. Arayışlarım sürecektir.
---- Vakit epey geç oldu. Artık yatalım istersen. Her şey için teşekkür ederim, çay bardağı.
---- Ben teşekkür ederim.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım  ( 9-10-1992 Bursa )

Bu hikayem 24 yıla yakın bir süre kimse tarafından okunmadıktan sonra okunmasını sağlıyorum. Sadece ben okudum. Yıllar boyunca. Yazı yazma uğraşısındaki yalnızlığın labirentlerinde, çıkış yoluna ulaşmak için, verdiğim olağanüstü gayretin tükendiğini hissettiğim anlarda okuyup bana manen büyük destek olan hikayelerimden biridir.
O zamanlar internet yoktu. Cep telefonu yoktu. 14-6-2006 tarihinde internette hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı. Şu an itibarıyla 170 tane site ve forumda yazdıklarım okunuyor. Ayrıca gençler, alıntı yapıp site ve forumlarda okunmasını sağlıyorlar. Bu da beni sevindiriyor. Demek ki diyorum yazdıklarım unutulmayacak. Ya internet olmasaydı? Bu kadar kesinlikle yayılmazdı yazdıklarım ve onları çok az kişi okurdu.
Okuduğunuz hikayede ne anladıysanız onu anlatmışımdır. Sağlıklı ve mutlu kalın.

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

 


Portekiz'in Başkenti Lizbon'da 13-14-Temmuz-2022 Tarihinde Yapılan 5. Uluslararası Piri Reis Kongre Kitabında Hikayelerim Çıktı

Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu?        Sayfa: 7-8 
Karagöz İle Hacivat: Hacivat'ın Atı        Sayfa: 9-10
Ben Serdar Yıldırım. Hikayelerin üstünde 7. sayfada adım yazmaktadır.
KAYNAKÇA: MAARİF VAKFI. 2019. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Programı.
(YILDIRIM, SERDAR (Bağımsız Yayıncı/Araştırmacı)  11.sayfada.

YAZDIĞIM BU HİKAYELER PORTEKİZ'İN BAŞKENTİ LİZBON'DA 13-14-TEMMUZ-2022 TARİHİNDE YAPILAN 5. ULUSLARARASI PİRİ REİS KONGRE KİTABINDA ÇIKTI.
5. INTERNATIONAL
PİRİ REİS CONFERENCE ON LINGUISTIC, HISTORY & GEOGRAPHY 
5. ULUSLARARASI
PİRİ REİS DİLBİLİM, TARİH VE COĞRAFYA KONFERANSI
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Ana CAMPINA  - Universidade Fernando Pessoa, Porto
Prof. Dr. Carlos RODRIGUES  - Universidade Fernando Pessoa, Porto
Prof. Dr. Álvaro Campelo – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. Elsa Simões – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. Vitor Teixeira – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. M. Salih MERCAN - Bitlis Eren Üniversitesi
Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK - Kırıkkale Üniversitesi
Dos. Asif Cavadov - Rektorun baş müşaviri
Elsevər Nağıyev - Rektorun müşaviri
Dos.Vasif Həsənov - İnnovasiyalar Departamentinin direktoru
Ruslan Məmmədov - Beynəlxalq əlaqələr şöbəsinin müdiri
Assist. Prof. Dr. Amira AMOURI- University of Sfax, Tunisia
Assist. Prof. Dr. Hamza Khalifa Ibrahim- Higher Institute of Medical Sciences, Libya
Assist. Prof. Dr. Ethar Abdul Mohsen Qasim Al-Mayahi- University of Kufa, Iraq
Assist. Prof. Dr. Mohamed Ahmeid- Newcastle University, United Kingdom
Assist. Prof. Dr. Reham Ershaid Nusair- University Science Islam Malaysia, Malaysia
Assist. Prof. Dr. Ismail Kakaravada- PVP Siddhartha Institute of Technology, India

https://www.izdas.org/_files/ugd/d0a9b7_f42edd7f6c7347ada2ed52f537dd50cb.pdf?


 

 

İletiyi paylaş


Link to post
Sitelerde Paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...